Karikateist'e Cevap (1-19)
1-) 2:177 ayetinde “köleleri özgürleştirin” demektedir. Bu
ayette köleliği desteklemiyor tam tersi köleleri özgürleştirin demektedir.
2:221’de geçen ayet köleliğe cevap olamaz. Çünkü müşrik olan insanların içinde
Mü’min olan insanlar var ve köleleri mevcuttur. Kur’an’da kölelerinizi
evlendirin demektedir. Bir kişinin kölesi varsa onu neden evlendirsin ? 4:24’de
ayette “ ma meleket eymanukum” kelimesi geçiyor ve
Kur’an’da “eymanukum” kelimesi hep “yemin/sözleşme/anlaşma” anlamlarda geçiyor.
(BKNZ: 2:224-2:225-3:77-4:33-5:53-5:89-5:108)“yemin/sözleşme” anlamında geçmektedir. 4:36’daki ayettede “eymanukum”
kelimesi geçiyor ve “yemin/sözleşme” anlamında geçmektedir. 16:75 ayetinde
köleler ile kölelerin sahibi eşit olmadığını söylüyor. Kur’an’ın söylediği
doğrudur. Çünkü köleler özgür olmadığı için her istediklerini yapamaz bu yüzden
Kur’an 9:60-5:89-4:92 ve daha birçok ayette “köleleri özgürleştirin”
demektedir. 23:6’daki ayette “eymanukum” kelimesi geçer ve hep “yemin/sözleşme”
anlamında geçer. Ahzab 26’daki ayette esir alınan kişiler fidye veya
karşılıksız serbest bırakılıyor. (BKNZ: 47:4) 33:50-33:52-33:55’deki ayetlerde
“eymanukum” kelimesi kullanılıyor ve “yemin/sözleşme” anlamında kullanılıyor.
90:13’de “köleleri özgürlüğe kavuşturun” demektedir.
2-) 4:34 ayetinde geçen “darabe” kelimesi birçok anlama
gelmektedir. “Darabe” kelimesi “dövmek-vurmak-terk etmek-çalmak-dolaşmak” ve
daha birçok anlama gelir. 73:20-2:273-3:156-4:101-5:106 ayetlerde “darabe”
kelimesi geçer ve “çıkmak/terk etmek/seyahate çıkmak” gibi anlamlara geliyor.
Bu ayette “dövün “ dememektedir. Bu ayette “terk edin” anlamı verilmesi
gerekir.
3-) Hicr 19: Yeri de yaydık, ona sabit dağlar yerleştirdik
ve orada ölçülü (bir biçimde) her şeyi bitirdik.
Yukarıdaki ayete göre Dünya’nın düz olduğunu söylüyorlar. Bu
ayetin meali yanlış çevrilmiştir. Ayette “sabit dağlar” kelimesi geçmemektedir.
Ayetin Arapçasında “ravasiye” kelimesi geçmektedir. “Ravasiye” kelimesi “sağlam
dağlar” demektir. “Yaydık” kelimesinin
Arapçası “mededneha” kullanılıyor. “Mededneha” birçok anlama gelmektedir. Hicr
19.ayette “Mededneha” kelimesini “yaydık” diye çevrilmesi yanlıştır.
“Mededneha” kelimesi “genişletmek” anlamınada gelmektedir.
Ayetin gerçek meali şudur:
Hicr 19: Yeryüzünü genişletip içine sağlam dağlar
yerleştirdik ve orada her şeyi mükemmel bir ölçüye göre bitirdik.
Şems 6: Yere ve onu yayıp döşeyene andolsun.
Yukarıdaki ayette “yaydık” kelimesinin Arapçası
geçmemektedir. Ayette “dehaha” kelimesi
geçmektedir. “Dehaha” kelimesi “yumurta, yuvarlayıp” gibi anlamlara
gelmektedir. Ayetin gerçek meali şudur:
Şems 6: Yere ve onu yuvarlayıp döşeyene,
Yasin 40: Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü
geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.
Bu ayette Ateistler, Güneş ve Ay, Dünya’nın etrafında
döndüğünü zannediyorlar. Nasa’nın sitesine baktığınız zaman Güneş’in Samanyolu
Galaksi’sinde Yörüngesi olduğu geçmektedir. Güneş’in Samanyolu Galaksi’sinde
yörüngesi vardır. Bu ayette Güneş ve Ay’ın, Dünya etrafında döndüğü
yazmamaktadır.
Rad 13: O, yeri yayıp döşeyen, orada dağlar, nehirler
meydana getiren, orada her türlü meyveden (erkekli-dişili) iki eş yaratandır.
O, geceyi gündüze bürüyor. Şüphesiz bunlarda, düşünen bir kavim için (Allah’ın
varlığını gösteren) deliller vardır.
Yukarıdaki ayette “medde” kelimesi geçmektedir. “Medde”
kelimesinin “genişletmek” anlamı vardır. Bu ayette “yaydı” yerine “genişletmek”
kelimesini kullanması daha doğru olur. Yukarıdaki ayette “ravasiye” kelimesi
geçmektedir. “Ravasiye” kelimesi “sağlam dağlar” anlamına gelmektedir.
Naziat 30: Ardından yeri düzenleyip döşedi.
Bu ayette “dehaha”
kelimesi geçiyor. Bu kelime “yumurta, yuvarlayıp” gibi anlamlara
gelmektedir. Bu ayetin meali şöyle
olması gerekir;
Naziat 30: Ve yeri de yumurta biçimine soktu.
Gaşiye 20: Yeryüzüne bakmıyorlar mı, nasıl yayılmıştır.
Yukarıdaki ayette “yaymak” kelimesi geçmemektedir. Ayette
“döşemek” kelimesi geçmektedir. Ayette “sutihat” kelimesi geçiyor ve “döşemek”
anlamında geçmektedir. Ateistler, “döşemek” geçince “düz Dünya” anlıyorlar.
Kur’an’da Şems 6.ayette “yuvarlak olarak döşedi” kelimesi geçiyor. “Döşemek”
kelimesi “düz Dünya “ anlamına gelmez.
Rahman 33: Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin
uçlarından bucaklarından geçip gitmeye gücünüz yeterse geçip gidin. Büyük bir
güç olmadıkça geçip gidemezsiniz.
Yukarıdaki ayette
“aktar” kelimesi geçiyor. “Aktar” kelimesi “kutur, çap” demektir.
Yukarıdaki ayette “Dünya’nın kutur/çap/yuvarlak şeklinde “ olduğunu söylüyor.
Taha 53: "Rabbim, yeryüzünü size beşik yapan, orada
size yollar açan ve size gökten yağmur indirendir." Böylece onunla sizin
için yerden türlü türlü bitkileri çift çift çıkardık.
Yukarıdaki ayette “mehden” kelimesi geçiyor. “Mehden”
kelimesini “beşik” diye çeviriyorlar. “Mehden” kelimesi “gelişmenin başlangıcı,
bir şeyin başladığı yer” gibi anlamlarada gelmektedir. Yukarıdaki ayette
“gelişmenin başlangıcı/bir şeyin başladığı yer/yaşanılabilir hale soktu” gibi
anlamlar verilmesi daha doğru olur. Yukarıdaki ayette “beşik” anlamı verildiği
zamanda “Dünya’nın düz olduğu” anlamına gelmez. Dünya’da sarsıntılar olduğu
için Allah, Dünya’yı “beşik” benzetmesi yapabilir.
Zuhruf 10.ayet: O, yeryüzünü sizin için beşik* yaptı. Orada
yollar yaptı*. Umulur ki hidayete eresiniz.*
Yukarıdaki ayette “mehden” kelimesi kullanılıyor. “Mehden”
kelimesi “gelişmenin başlangıcı, bir şeyin başladığı yer” gibi anlamlarada
gelmektedir. Yukarıdaki ayette “gelişmenin başlangıcı/bir şeyin başladığı
yer/yaşanılabilir hale soktu” gibi anlamlar verilmesi daha doğru olur.
Yukarıdaki ayette “beşik” anlamı verildiği zamanda “Dünya’nın düz olduğu”
anlamına gelmez. Dünya’da sarsıntılar olduğu için Allah, Dünya’yı “beşik”
benzetmesi yapabilir.
Nuh 19: 'Allah, yeri sizin için bir sergi yaptı.'
Yukarıdaki ayette “bisaten” kelimesinin “sergi, yaygı”
olarak çeviriyorlar. Yukarıdaki ayette “bisaten” kelimesi “genişletmek”
anlamınada gelmektedir. Yukarıdaki ayeti “sergi, yaygı” anlamı değilde “genişletmek”
anlamı verilmesi daha doğru olur. Ayetin meali şöyle olması gerekir:
Nuh 19: Ve Allah, yeri sizin için genişçe yaptı.
Kaf 7: Yeryüzünü de yaydık ve orada sabit dağlar
yerleştirdik. Orada her türden iç açıcı çift bitkiler bitirdik
Yukarıdaki ayette “medednaha” kelimesi geçiyor. “Medednaha”
kelimesi birçok anlamlara gelmektedir. “Medednaha” kelimeside “genişletmek,
döşemek” gibi anlamına geliyor. Bu
ayette “yaydık” yerine “genişletmek/döşemek” anlamını kullanmaları daha doğru
olur. Ateistler, “döşemek” geçince “düz
Dünya” anlıyorlar. Kur’an’da Şems 6.ayette “yuvarlak olarak döşedi” kelimesi
geçiyor. “Döşemek” kelimesi “düz Dünya “ anlamına gelmez.
Zariyat 48: Yeri biz döşedik; ne güzel döşeyiciyiz.
Yukarıdaki ayette “döşemek” kelimesi “düz Dünya” anlamına
gelmez. Kur’an’da Şems 6.ayette “yuvarlak olarak döşedi” kelimesi geçiyor.
“Döşemek” kelimesi “düz Dünya “ anlamına gelmez.
Rad 41: Yeryüzünün uçlarından eksilttiğimizi görmüyorlar mı?
ALLAH hüküm verir ve O'nun hükmünü izleyip çevirecek de yoktur. O, en hızlı
hesaplıyandır.
Yukarıdaki ayette “uçlarından eksilttiğimiz” kelimesi “düz
Dünya” anlamına gelmez. Nasa’nın verilerine göre, Dünya’nın ekvator yarıçapı
6378,5 km. iken kutuplardan yarıçapı 6357 km.dir. Bu yaklaşık % 0,3’lük bir fark demektir. İşte ayet-i
kerimedeki “uçlarından eksiltiyoruz” ve “uçlarından noksanlaştırıyoruz”
ifadeleriyle kutuplardaki bu basıklığa işaret edilmiştir. Ayrıca şu noktaya da
dikkat çekiyoruz ki: Ayet-i kerimede “eksilttik” ifadesi yerine “eksiltiyoruz”
ifadesi kullanılmıştır.
Bu ifadeden anlıyoruz ki, eksiltilme hâlâ devam etmektedir.
Eğer ayet-i kerimede “eksilttik” denseydi, Dünya’nın ilk günden itibaren
bugünkü şeklinde yaratıldığını anlayabilirdik. “Eksiltiyoruz” ifadesi ise, bir
süreç sonunda oluşumu anlatmaktadır. Yani eksiltilme hâlâ devam etmektedir.
Kur’an’ın bu ayetinden çıkan şu iki nokta, Dünya’nın yaratılışıyla ilgili
bulgularla tam uyum içindedir:
1- Dünyanın uçlarından eksilme olmuştur. Gerçekten de Dünya
kutuplardan basık, ekvatorda ise şişkindir. Ve bu eksilme ayet-i kerimelerde
ifade edildiği gibi hâlâ devam etmektedir.
2- Dünya ilk oluşum anında şu andan farklıydı. Zamanla bir
süreç sonunda uçlarından eksilme olmuştur. Bu, Dünya’nın kendi ekseni etrafında
dönmesiyle gerçekleşmiştir.
Kur’an’ın incelediğimiz ayet-i kerimelerinden çıkan bu sonuç
da bilimsel bulgularla tam bir uyum içindedir. Ayet-i kerimelerde bu noktaların
dışında başka bilimsel gerçeklere de işaret edilmiştir.
Bunlardan biri, Dünya’nın dönüşü ile beraber Dünya’nın etrafında
az da olsa sürekli bir madde kaybının olduğudur. Ayet-i kerimelerdeki “
eksiltiyoruz” ve “noksanlaştırıyoruz” ifadeleri, Dünya’nın etrafındaki bu madde
kaybına işaret etmektedir. Bilim adamları, Kur’an’ın bu işaretini de doğrulamış
ve az da olsa Dünya’nın etrafından sürekli bir madde kaybı oluştuğunu kabul
etmişlerdir.
Yine bu ayet-i kerimler, bir başka yönden de yeryüzündeki
karaların azalmasına bakmaktadır. Manhattan’da bir Nasa araştırma merkezi olan
Goddard Uzay Bilimleri Enstitüsü’ndeki bilim adamları, kutuplardaki buz
tabakalarının erimesiyle Okyanuslardaki deniz suyu seviyesinin yükselmekte
olduğunu keşfettiler. Artan su miktarı ise daha fazla karayı kaplamaktadır.
Deniz kıyıları sular altında kaldıkça, yeryüzünün toplam yüzölçümü veya kara miktarı
da azalmaktadır. Demek, ayet-i kerimelerdeki “ eksiltiyoruz” ve
“noksanlaştırıyoruz” ifadeleri, deniz kıyılarının sularla kaplanmasına ve
yeryüzündeki karaların azalmasına da işaret etmektedir.
4-) Kur’an edebi bir metin olduğu için her zaman “de ki/dediler
ki” olması gerekmez. Çünkü edebi bir metinde her zaman “dediler ki/de ki”
olmaz. Kitabı okuyan birisi kimin söz söylediğini bilir.
5-) Yehrucu=Çıkan- beyni:arasından- s-sulbi:bel- ve
tteraibi:ve kaburga kemikleri
Tarık 7’de “bu su” kelimesi geçmemektedir. 86:5 ayetine
baktığınız zaman insanın yaratılışını anlatıyor ve 86:7 insanın “bel ile
kaburga kemikleri arasından çıktığını” söylemektedir.
6-) Yukarıdaki ayette "çift" kelimesini kullanmış.
o kelime(çift) "eş" anlamına gelmez. bakterilere baktığımız zaman; bu
türden insan için faydalı olan, insanın sağlığına olumlu katkıda bulunan
“yararlı bakteriler” olduğu gibi, insan sağlığına zararı bulunan, kötü yönde
etkileyen ” zararlı bakteriler ” de vardır. yüce allah, bakteri yaratırken 2
farklı özelliğe sahip olarak yaratmıştır. kainatda yararlı olanı da mevcut, tam
tersi olarak zararlı olanı da mevcut. allah işte ” zıttıyla herşey çift
yaratılmıştır ” derken bunu kastediyor.
tüm canlı cansız varlıkların en küçük yapıtaşı atomdur.
şimdi atomu inceleyelim. en küçük element hidrojen elementidir. yapısına
baktığımız zaman + yüklü 1 proton ve onun zıttı olan – yüklü 1 tane elektrona
sahiptir. atomun çekirdeğinde yer alan proton ve nötron un zıttı ile yaratılan
anti-proton ve anti-nötronları vardır. aynı şekilde elektron da zıttı olan
anti-elektrona sahiptir. atom altı parçacıklarında çifti bulunmaktadır.
7-) Kur'an bu ayette Zülkarneyn, güneşi batar bulmuş. Yani
Zülkarneyn güneşi batarken görmüş. Kur'an güneş'in battığını bu ayette
söylemiyor. Zülkarneyn, güneşi batar bulduğu için Kur'an'da o kelimeler
geçiyor.
Kehf Suresi 86’da Güneşin battığı yer olarak ayette geçen
kelimenin orijinali “mağrib” kelimesidir. Bu kelime batıda bir yer anlamına
gelir. Bu ifade batıda gidilecek en uzak yeri ifade etmektedir. Mesela Kuzey
Afrika ülkesi Fas’a Araplar “Mağrip” derler. Çünkü batı yönünde gittikleri bir
yer olduğu için böyle isimlendirmişlerdir. Buradan da dünya düz anlamı
kesinlikle çıkmaz. Mesela günümüzde de Türkçede ya da diğer dillerde benzer
ifadeler kullanılır.
Japonya bir uzak doğu ülkesidir. (İngilizcede de Türkçedekiyle
aynı anlama gelen “Far East” kelimesi vardır). Doğuda gidilebilecek en uzak
ülke Japonya’dır. Japonya nın dünyanın en doğudaki ülke denmesi dünyanın düz
olduğunu göstermez.
Ayrıca bu ayette fiili yapan Zülkarneyn’dir. Ayet ayeti
eleştirmeye çalışanların düşünmek istediğinin aksine bu olayları Zülkarneynin
gördüğü ve algıladığı durumu tasvir etmektedir yoksa haşa Allah’ın anlatımıyla
değildir.
Bu ayette vajada fiili kullanılmış. Bu fiilin Klasik Arapça
sözlüklerinde anlamı;
“(bir şey) bulmak/keşfetmek, bulunmak,izlenim vermek,
karşıla(ş)mak, şahit olmak, algılamak, yaşamak (tecrübe olarak)” (The Hans Wehr
Dictionary of Modern Written Arabic, düzenleyen: J. M. Cowan, 4. edition, 1976,
page 1231)
Bunun için bu ayet sadece Zülkarney’in gördüğü, algıladığı
şeyden bahsediyor. Yani Tanrı “Zülkarney, güneşi balçığa batar halde buldu”
derken Zülkarney’in izlenimini, algıladığı şeyi söylüyor.
Ki ayette eğer “Güneşin balçığa (fiziksel olarak) battığını”
anlatsa, “taghrubu” kelimesi kullanılmaz idi. Çünkü bu kelime fiziksel batmayı
ifade eden bir fiil değildir. (Edward William, Arabic-English Lexicon, Volume
1, London, 1863, page 2241.)
Google'dan "güneş'in deniz üzerinde batışı" diye
arattığınızda birçok resim bulacaksınız. Bu olaylar Kur'an'ın Tanrı kelamı
olmadığını ispatlamaz. Günlük hayatta insanlar "güneş battı" diyerek
konuşur. Kur'an'da, insanlar anlasın diye kolaylaştırılmış bir kitaptır.
8-) Taşlama edebiyatını öğrenin.
9-)Kur’an’da 2:286 ayetini
oku. Orada “insanın taşıyacamağı bir yükü yüklemez” cümlesi geçiyor ve
Kutuplarda oruç tutamaya gücün yetmeyeceğine
göre “oruç”dan sorumlu olmazsın. (BKNZ-2:233)
10-11-) Boş argümandır.
12-) bakara suresi 74: peki bunlar, kur'an'ın anlamını
inceden inceye düşünmüyorlar mı? yoksa kalpler üzerinde o kalplerin kilitleri
mi var?
muhammed 24: peki bunlar, kur'an'ın anlamını inceden inceye
düşünmüyorlar mı? yoksa kalpler üzerinde o kalplerin kilitleri mi var?
aristoteles, düşünme organının "kalp" olduğunu
sanıyordu. araplarda düşünme organına kelimesine "kalp" diyorlar.
klasik arapçada "kalp" kelimesi şu anlamlara
gelir: kan pompalayan organ,akıl merkezi , zeka , akıl gibi anlamlara
gelmektedir.
(râgıb el-isfahânî, ez-zerîa ilâ mekârimi’ş-şerîa, s. 176)
kur'an’ın yazarı kalbin düşündüğünü sandığını söyleyebilmek
için kalp, göğüs ve akletme (kalb, sadr, ve yakilun) kelimeleri bir arada
kullanmalıdır.
üç kelime sadece bir ayette geçiyor.
hacc 46: ”hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı? zira dolaşsalardı
elbette düşünecek kalpleri ve işitecek kulakları olurdu. ama gerçek şu ki,
gözler kör olmaz; lâkin göğüsler içindeki kalpler kör olur.”
bu ayette kalp kelimesi iki defa geçmektedir. birinci kalp
kelimesi akıl merkezi anlamında kullanılırken ikinci kalp ise mecazi anlamda
kullanılıyor, çünkü kalp gerçekte elbette kör olmaz. zaten dikkat ettiyseniz
diğer ayetlerde görme fiili gözlere atfedilirken burda kalbe atfediliyor. yani
mecazi anlamda kullanıldığı çok açıktır.
3:119: işte siz öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz.
siz, bütün kitaplara inandığınız halde onlar sizi sevmezler. sizinle
karşılaştıkları zaman; inandık derler, yalnız kaldıkları zaman ise size olan
öfkelerinden parmaklarını ısırırlar. de ki: "öfkenizden ölün!"
kuşkusuz, allah, kalplerin gizlediklerini bilir.
bazı ateistler bu ayeti kalplerde bilgi bulunması mümkün
değildir diye çarpıtmaktadırlar.
bu ayette birçok mealde sineler diye çevirilen göğüs
kelimesi kullanılıyor. arapçası ”sadr” (çoğulu sudur) dur.
bu yine zengin ve çok mecazi anlamda kullanılan kelimedir.
bu kelimenin eski arapça sözlüklerinde anlamları şu şekildedir: göğüs , merkez,
iç , ön taraf, kalp ve zeka. göğüs kelimesinin bile zeka anlamı taşımasının
muhtemelen kalbin düşündüğü sanılmasına dayanmaktadır. yani araplarda kalbin
düşündüğü düşüncesi o kadar yaygınmış ki göğüse bile zeka manası yüklemişler.
bazı ateistler bu ayeti kalplerde bilgi bulunması mümkün
değildir diye çarpıtmaktadırlar.
bu ayette birçok mealde sineler diye çevirilen göğüs
kelimesi kullanılıyor. arapçası ”sadr” (çoğulu sudur) dur.
bu yine zengin ve çok mecazi anlamda kullanılan kelimedir.
bu kelimenin eski arapça sözlüklerinde anlamları şu şekildedir: göğüs , merkez,
iç ,ön taraf, kalp ve zeka
göğüs kelimesinin bile zeka anlamı taşımasının muhtemelen
kalbin düşündüğü sanılmasına dayanmaktadır. yani araplarda kalbin düşündüğü
düşüncesi o kadar yaygınmış ki göğüse bile zeka manası yüklemişler.
Yani Kur’an’da “kalp düşünme organı” değildir. Araplar
“zeka/akıl” gibi kelimelere “kalp”
demişlerdir.
13-) Miras ayetleri “Allah’ın emri” değildir. 4:11’deki
ayette “yusikumu” kelimesi geçer ve anlamı “tavsiye eder/öğütte bulunu”
anlamlara gelir. Allah’ın emri vasiyettir. Kur’an’da birçok ayette Erkeğin
maddi durumunu zora sokacak ayetler mevuttur.
Kur’an’da boşandığın zaman erkek, kadına “nafaka” verir ve çocuklarına
ve kadına bakmakla yükümlüdür. Kocası öldüğü zaman 1 yıl oturduğu ev onun
olacaktır. Erdemli insanlarda onun geçimini sağlayacaklardır. 65:6-65:7-2:233-2:241
ve daha birçok ayette kadına tanına maddi haklar mevuttur.
14-) Kur’an’daki dediğiniz şahitilik sadece ticaret
konularında geçerlidir. İki kadın şahit bulma hükmünün gerekçesi, kadınlardan
birinin unutma veya karıştırma ihtimalidir. Kuran’ın sadece ideal şartlar için
değil, tüm şartlarda geçerli olabilecek esneklikte ve kapsamda indirilmiş bir
kitap olduğunu hatırlayalım.
Bugünün modern ve gelişmiş toplumlarında; genel olarak
kadınların erkeklerle aynı eğitim düzeyinde olduğu ve ticari konularda benzer
tecrübeye sahip olma ihtimalinin kuvvetli olduğu söylenebilir.
Ancak; modern toplumlarda bile aynı işi yapan kadınlar
erkekten daha düşük ortalama maaş almaktadır. Yönetim seviyesinde üst
kademelere bakıldığında ise, erkek nüfusu kadına oranla çok daha fazladır.
Modern toplumlarda bile durum böyleyken; az gelişmiş
toplumlarda durum daha da dramatik bir hal almaktadır. Kadınların eğitim
seviyesinin düştüğünü, iş / ticaret tecrübesinin azaldığını görüyoruz.
Gelişigüzel seçilmiş on erkekten belki sekizi ticaretten iyi anlarken, on
kadından belki ikisi ticaretten anlayacaktır.
Karışık bir borç / ticaret anlaşmasının şartlarını doğru bir
şekilde hatırlamak söz konusu olduğunda; bu işlerle her gün uğraşan bir erkek
şartları doğru hatırlayabilecekken, bu işlere uzak kalmış bir kadın doğru
hatırlamakta zorlanabilir.
Bu yüzden; kadının şaşırma / doğru hatırlayamama ihtimalinin
olduğu gerekçesi de ilave edilerek, bir kadın yerine iki kadın şahit tutulması
gerektiği ifade edilmiştir. Bu hüküm, kadın – erkek arasındaki eşitsizliğe veya
erkeğin üstünlüğüne işaret etmez. Kadının unutma ihtimalinin gerekçe olarak
verilmesi, bu anlamda incelikli bir noktadır. Ortalama bir kadın ve erkek,
birbirine karşı farklı üstünlüklere ve zayıflıklara sahiptir.
15-) 68:52 ayeti oku. Kur’an hem Mekke için indi hem de
bütün insanlık için indi.
16-) Bu hükmü nereden çıkardınız ? 33:50’deki ayet
Peygamber’in aleyhinedir. Çünkü Mü’min olan insanlar 33:50’deki geçen kişiler
ile evlenmesi caizdir. Peygamber sadece 33:50’de geçen kişiler ile
evlenecektir. 33.52’deki ayet ise Peygamber’in başka kişiler ile evlenmesini
yasaklıyor.
17-) İbrahim’in zamanında ilk iman eden İbrahim’dir.
Musa’nın zamanında ilk başta iman eden Musa’dır. Muhammed zamanında ilk iman
eden Muhammed’dir. Yani ayetlerde o toplumun ilk iman edenlerden bahsediyor.
18-) 5:33’deki ayette “emir” kipi yoktur. Arapça dilinde
kelimenin başına “elif” harfı geldiği zaman o cümle emir cümlesi olur. 5:33’de
böyle bir kelime/cümle yoktur. 5:38’deki ayette ise caydırıcı ceza olsun diye
böyle bir hüküm vardır. 5:38’deki geçen
kelimenin Arapça karşılığı “fektau” kelimesidir ve Kur’an’da geçtiği bütün
ayetlerde mecazi anlamda geçmektedir.
BKNZ:2:166-2:27-3:127-6:94-6:45-7:72-8:7-9:110-9:121-13:25 ayetlerde “kesmek”
kelimesi kullanılıyor ve hep mecazi anlamda kullanılıyor.
19-) 47:4: küfre batmışlarla burun buruna geldiğinizde,
boyunlar vurulur. nihayet onları bastırıp sindirdiğinizde, antlaşma bağını sıkı
bağlayın. artık bundan sonrası ya bir bağışlama ya bir fidyedir. nihayet, harp,
ağırlıklarını yere bırakır. işte böyle! eğer allah dileseydi, onlardan öç
alırdı. ama kiminizi kiminizle denemek için böyledir. allah yolunda
öldürülenlerin amelleri asla göz ardı edilmeyecektir.
yukarıdaki ayetin meali yanlıştır. yukarıdaki ayette
"rikabi" kelimesi geçmektedir. "rikabi" kelimesini "boyun"
diyerek yanlış çevriyorlar. "rikabi" kelimesi şu ayetlerde
geçmektedir.
4:1, 5:117, 9:8, 9:10, 28:!8, 33:52, 44:10, 50:18 ve 54:27
bu ayetlerde geçmektedir. bu ayetlerde hep "gözetlemek" anlamında
geçmektedir.
allah'ın isimlerinden biride "er-rakib"dir.
er-rakib: "her varlığı, her işi her an görüp, gözeten,
kontrolü altında tutan."
47:4'deki ayettede aynı kelime geçmektedir. yani 47:4 ayette
"boyunlarına vurun" demiyor. "gözetleme/kontrol yerlerini
vurun" demektedir.
ayetin gerçek meali şudur: savaşta inkâr edenlerle
karşılaştığınızda kontrol merkezlerini vurun. sonunda üstün geldiğinizde onları
esir alın; onları ya karşılıksız veya fidye karşılığında salın. savaş durumu
kalkıncaya kadar bunu uygulayın. allah dileseydi sizi savaş derdinden kurtarırdı;
ancak o sizi böylece birbirinizle sınamaktadır. allah yolunda öldürenlere
gelince, onların yaptıklarını boşa çıkarmayacaktır.
Kur'an'da boyun kelimesinin arapça karşılığı
"unuk"dur.
Yorumlar
Yorum Gönder