Kur'an'da Astronomi Hatası Var Mı ?
Saffat 6’da geçen “yakın göğü süsledik” diye geçen cümlede
bir hata yoktur. Çünkü Kur’an, insanların anlayacağı dilden gönderildiği için
insanların dilinden gönderilmiştir. İnsanlar, “gökteki yıldızlar” dediği zaman
yanlış mı yapmış oluyorlar ? Google’dan “gökteki yıldızlar” diye arattığınız
zaman birçok sonuç çıkacaktır. Kur’an, insanların anlayacağı dilden konuşur.
55:7-52:5-88:18 geçen ayetlerde “rafeaha” kelimesi geçer ve
birçok anlama gelir. Arapça kelime olan “rafeaha” kelimesi “bina etmek” anlamına
gelmektedir. Bu ayetlerde “bina etmek” diye kelime kullanılması daha iyi olur.
Yani ayet şöyle olmalıdır.
Evreni bina etti ve ölçüyü kurdu.
13:2-31:10’daki ayetlerde geçen “gökleri direksiz olarak yarattı”
kelimesinde ne yanlışlık vardır ?
22:65 ayetinin Arapça’sında “sema” kelimesi geçer ve anlamı
“gök/uzay/evren” gibi anlamlara gelir. Sema kelimesi çok geniş bir kelimedir. Uzay
anlamınada gelir ve uzay çok geniştir ve birçok anlamlarada gelir. Bu ayette
“uzay” kelimesinden kasıt uzaydaki “gök taşlarından” bahsetmesi muhtemeldir.
Çünkü “uzay” kelimesi çok geniş bir kelimedir. Ayet şöyle olmalıdır:
22:65-Allah yeryüzünde hizmet her şey sizin işlediğini
görmüyor musun? Gemiler onun emriyle okyanusta giderler. Gök cisimlerin emrine
uygun olarak yeryüzüne çarpmasını engeller. Allah insanlara, En Merhametli
karşı çok şefkatlidir.
21:32’de geçen “tavan” kelimesi korumak anlamında
verilmiştir. Tavan, korumak anlamındadır. Zaten ayette “evreni/göğü” koruma
yaptığını söylemektedir. Bu ayet bilimsel bir mucize ayetidir. Çünkü evrende,
milyarlarca yıldızdan oluşan galaksilerin, çekim ve merkezkaç güçleri arasında
mükemmel bir uyum içinde birbirlerine çarpmaktan korunduğunu anlayabiliriz.
Göğü dünya atmosferi olarak değerlendirirsek, atmosferin dünyamızı şeffaf bir
battaniye gibi uzayın soğuğundan, güneşin zararlı ışınlarından ve gök
taşlarından koruduğu gerçeği ile karşılaşırız.
21:104’de geçen “sema” kelimesi “evren/uzay” anlamındadır ve
Evrenin o gün kitap dürer gibi dürülmesinden bahsetmektedir. Uzay düz olduğu için bu ayette ne var ?
2:258 ayetinde İbrahim, Güneş’in doğudan doğduğunu ve
batıdan battığını gördüğü için İbrahim böyle söylemektedir. İnsanlar Güneş
doğudan doğar batıdan batar dediğimiz zaman hata mı yapıyoruz ? Kur’an
insanların anlayacağı dilden gönderilmiş
bir kitaptır.
88:20’de geçen “sutihat” kelimesi döşemek anlamına
gelmektedir. Ateistler, “döşemek”
geçince “düz Dünya” anlıyorlar. Kur’an’da Şems 6.ayette “yuvarlak olarak
döşedi” kelimesi geçiyor. “Döşemek” kelimesi “düz Dünya “ anlamına gelmez.
78:6’da geçen “mihaden” kelimesi “beşik” anlamına
gelmektedir ama beşik kelimesi düz dünya anlamına gelmez. Çünkü Dünya beşik
gibi sallanmaktadır. Allah’da böyle bir
benzetme yapmıştır.
Kaf 7 ayetinde “medednaha” kelimesi geçiyor. “Medednaha”
kelimesi birçok anlamlara gelmektedir. “Medednaha” kelimeside “genişletmek,
döşemek” gibi anlamına geliyor. Bu
ayette “yaydık” yerine “genişletmek/döşemek” anlamını kullanmaları daha doğru
olur. Ateistler, “döşemek” geçince “düz
Dünya” anlıyorlar. Kur’an’da Şems 6.ayette “yuvarlak olarak döşedi” kelimesi
geçiyor. “Döşemek” kelimesi “düz Dünya “ anlamına gelmez.
Hicr 19’da “yaydık” kelimesi geçmez. “mededneha” kelimesi
kullanılıyor. “Mededneha” birçok anlama gelmektedir. Hicr 19.ayette “Mededneha”
kelimesini “yaydık” diye çevrilmesi yanlıştır. “Mededneha” kelimesi
“genişletmek-döşemek” anlamına gelmektedir.
Şems 6 ve Naziat 30’da geçen "dahhaha" kelimesinin
yalın hali olan "dahya" kelimesi "yumurta" anlamına gelir.
Dünyanın yumurta gibi yuvarlak olamayacağına inanan eski Kuran yorumcuları,
"onu yumurta biçimine soktu" ifadesini bir mecaz olarak kabul
etmişler ve yumurta kelimesiyle yumurtanın konduğu kuluçkanın kastedilmiş
olduğunu ileri sürmüşlerdir. Böylece çok açık olan ayetin anlamını bozarak
"Ve yeri de kuluçka gibi düzenledi" diye tefsir etmişlerdir.
Yunus 5’de “Güneşin ışık kaynağı, Ay’ın ışık olduğunu”
söylemektedir. Eğer ayette “Ay’ın ışık kaynağı olduğunu” söyleseydi o zaman
Kur’an’da yanlış olmuş olurdu.
Kehf Suresi 86’da Güneşin battığı yer olarak ayette geçen
kelimenin orijinali “mağrib” kelimesidir. Bu kelime batıda bir yer anlamına
gelir. Bu ifade batıda gidilecek en uzak yeri ifade etmektedir. Mesela Kuzey
Afrika ülkesi Fas’a Araplar “Mağrip” derler. Çünkü batı yönünde gittikleri bir
yer olduğu için böyle isimlendirmişlerdir. Buradan da dünya düz anlamı
kesinlikle çıkmaz. Mesela günümüzde de Türkçede ya da diğer dillerde benzer
ifadeler kullanılır.
Japonya bir uzak doğu ülkesidir. (İngilizcede de
Türkçedekiyle aynı anlama gelen “Far East” kelimesi vardır). Doğuda
gidilebilecek en uzak ülke Japonya’dır. Japonya nın dünyanın en doğudaki ülke
denmesi dünyanın düz olduğunu göstermez.
Ayrıca bu ayette fiili yapan Zülkarneyn’dir. Ayet ayeti
eleştirmeye çalışanların düşünmek istediğinin aksine bu olayları Zülkarneynin
gördüğü ve algıladığı durumu tasvir etmektedir yoksa haşa Allah’ın anlatımıyla
değildir.
Bu ayette vajada fiili kullanılmış. Bu fiilin Klasik Arapça
sözlüklerinde anlamı;
“(bir şey) bulmak/keşfetmek,
bulunmak,izlenim vermek, karşıla(ş)mak, şahit olmak, algılamak, yaşamak
(tecrübe olarak)” (The Hans Wehr Dictionary of Modern Written Arabic,
düzenleyen: J. M. Cowan, 4. edition, 1976, page 1231)
Bunun için bu ayet sadece Zülkarney’in gördüğü, algıladığı
şeyden bahsediyor. Yani Tanrı “Zülkarney, güneşi balçığa batar halde buldu”
derken Zülkarney’in izlenimini, algıladığı şeyi söylüyor.
Ki ayette eğer “Güneşin balçığa (fiziksel olarak) battığını”
anlatsa, “taghrubu” kelimesi kullanılmaz idi. Çünkü bu kelime fiziksel batmayı
ifade eden bir fiil değildir. (Edward William, Arabic-English Lexicon, Volume
1, London, 1863, page 2241.)
Yorumlar
Yorum Gönder